Mevlüt Kandili Bidat mi ?

Bismillâh, elhamdulillâh, ve's-Salâtu ve's-Selâmu 'alâ Rasûlillâh



MEVLİD-İ NEBEVÎ YILDÖNÜMÜNÜ KUTLAMANIN HÜKMÜ

Prof. Dr. Salih b. Fevzân el-Fevzân 


Terceme : Muhammed Şahin
Tetkik : Ümmü Nebil


Hamd,âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.Salât ve selâm,Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, onun âile halkının ve ashâbının hepsinin üzerine olsun.

Kur'an ve Sünnette, Allah Teâlâ ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in teşrî buyurduklarına uymakla emrolunma ve dînde bid'at çıkarmaktan da yasaklanma konusunda bildirilen şeylerde asla şüphe yoktur.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Peygamber!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayan ve (onlara) çok merhametli olandır." (Âl-i İmrân Sûresi: 31) 

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"(Ey İnsanlar‍! Emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak sûretiyle) Rabbinizden size indirilen Kur’ân (ve sünnete) uyun. O’nun (Allah) dışındaki dostlara uymayın. Şüphesiz ki siz, çok az ibret alarak hakka dönüyorsunuz." (A'râf Sûresi: 3  )

Allah Teâlâ başka bir âyette şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki bu (İslâm), benim dosdoğru yolumdur. O halde o yola uyun, dalâlet yollarına uymayın. Çünkü o yollar, sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. Allah, (emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından da kaçınmak sûretiyle azabından) sakınmanız için bunları emretmiştir." (En'âm Sûresi: 153  )

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz sözlerin en doğrusu, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed        -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yoludur. İşlerin en şerlisi, (dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerdir (dîndeki bid'atlardır). (Dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir. Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır). Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir."(Nesâî; hadis no:1560. Elbânî, "Sahîh-i Sünen-i Nesâî; hadis no:1578.  )

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yine şöyle buyurmuştur:

"Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se,  o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)."(Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.  )

Müslim'in rivâyetinde ise Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Her kim  işimiz (dînimiz) üzere olmayan bir iş işlerse, o işlediği şey reddolunmuştur (bâtıldır ve ona itibar edilmez)."(Müslim; hadis no:1718.)

Hiç şüphe yok ki insanların dînde ihdas ettikleri (çıkardıkları) çirkin bid'atlardan birisi de, Rebiül-Evvel ayında Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamaktır.

İnsanlar, bu bid'atı farklı şekillerde kutlamaktadırlar:

Kimi insanlar, Mevlid-i Nebevî münâsebetinde bir araya gelip toplanmakta ve sadece Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum kısassını anlatmakta veyahut da konuşmalar yapmakta ve bu olay dolayısıyla kasideler okumaktadırlar.

Kimi insanlar, yemek ve tatlılar yapmakta ve gelenlere takdim etmektedirler.

Kimi insanlar, bu münâsebeti câmilerde, kimileri de evlerde kutlamaktadırlar.

Kimi insanlar da yukarıda zikredilenlerle yetinmeyip bu münâsebeti, erkeklerle kadınların birbiriyle aynı ortamda bulunması, oyunlar oynanması, şarkılar söylenmesi gibi, pek çok haram ve çirkinlikler yapılan ya da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den medet ve imdat dilenmek, onu çağırmak ve düşmanlara karşı ondan yardım istemek gibi şirk içeren ameller işlenen bir toplantı haline getirmektedirler.

Değişik şekillerde ve farklı amaçlarla yapılan bu kutlamanın, fazîletli üç dönemden (sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiîn dönemlerinden) sonra, müslümanların dînini ifsat etmek amacıyla Şiâ'nın bir kolu olan Fâtimîler tarafından çıkarılan haram bid'atlardan olduğu konusunda hiçbir şek ve şüphe yoktur. 

Fâtimîlerden sonra ilk olarak bu bid'atı açıktan yapan, hicrî 6. yüzyılın sonunda veya 7. yüzyılın başında Erbil Atabeyi Muzaffereddin Ebu Said Gökbörü* olmuştur. Nitekim İbn-i Kesir ve İbn-i Hıllikân gibi tarihçiler -Allah her ikisine rahmet etsin- böyle zikretmişlerdir.

Ebu Şâme -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Bu bid'atı Musul'da ilk olarak yapan (Mevlid-i Nebevî'yi kutlayan) kişi, tanınmış salihlerden olan Şeyh Ömer b. Muhammed el-Molla'dır. Erbil Atabeyi ile diğer kimseler de, onu bu konuda örnek almaya başladılar."

Hâfız İbn-i Kesir -Allah ona rahmet etsin- Muzaffereddin Ebu Saîd Gökbörü 'nün biyografisinde şöyle demiştir:(El-Bidâye ve'n-Nihâye; c: 13, s: 137 )

"Rebîul-Evvel ayında Mevlid-i Şerifi büyük törenlerle kutlardı...."

 İbn-i Kesir -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:

"es-Sibt şöyle demiştir: Mevlid münâsebetiyle atabeyin bazı sofralarına dâvet edilen birtakım kimselerin anlattıklarına göre, atabey (Muzaffereddin), yaymış olduğu sofraya beş bin kızartılmış baş, on bin tavuk, yüz bin çömlek yoğurt ve otuz bin tabak helva (tatlı) koydururdu...."

İbn-i Kesir -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:

"Atabey, tasavvufçular için öğleden başlayıp, sabaha kadar devam eden kasideciler görevlendirir ve kendisi de onlarla beraber oynardı."

İbn-i Hıllikân -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:

"Safer ayının başı geldiğinde bu kubbeler (otağlar) en güzel süslerle rengarenk süslenir, her bir kubbenin içinde şarkıcılar korosu, hayâlciler (hayâl ürünü masallar anlatan kimseler) ve oyun-eğlence ekibi otururdu. Öyle ki bu kubbelerden (otağlardan) hiçbirini boş bırakmamışlar, içine mutlaka bir ekip yerleştirmişlerdi.
Bu kutlamalar süresince insanların geçim kaynakları durur ve onlar için bu kutlamaları seyretmekten ve kutlayanların etrafında dolaşmaktan başka bir şeyleri kalmazdı."(Vefeyâtu'l-E'yân; c: 3, s: 274 )

İbn-i Hıllikân -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:

"Mevlid gününden bir veya iki gün önce olunca, anlatılamayacak derecede sayısız deve, sığır ve koyunlar (kurban edilmek üzere) çıkarılır ve davullar çalınarak, türkü ve şarkılar söylenerek ve oyunlar oynanarak bu hayvanlar meydana getirilirdi..."

İbn-i Hıllikân -Allah ona rahmet etsin- devamla şöyle demiştir:

"Mevlid gecesi olunca, akşam namazını kalede kıldıktan sonra kasideciler görevlendirirdi...."

İşte bunlar,Mevlid-i Nebevî yıldönümü münâsebetini ihyâ etmenin ve onu kutlamanın ortaya çıkışının başlangıcıdır. Daha sonra Allah Teâlâ'nın hiçbir delil indirmediği bu bid'atın arkasında çalgılar, israf, haddi aşma, malları ve vakitleri boşa harcama gibi şeyler meydana gelmiştir.

Müslümana yakışan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetlerini ihyâ etmek, yaşatmak ve bid'atları öldürmek, yok etmektir. Bir ameli yapmadan önce de Allah Teâlâ'nın o amel hakkındaki hükmünü bilmesi gerekir.


MEVLİD-İ NEBEVÎ YILDÖNÜMÜNÜ KUTLAMANIN HÜKMÜ:


Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dünyaya gelişinin münâsebetini kutlamak, birçok yönden yasaklanmış ve bu davranış sahibine iâde olunmuştur:

Birincisi:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümü münâsebetini kutlamak, ne Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, ne de râşid halifelerinin sünnetindendir. Böyle olduğu içindir ki bu hareket, dînen yasaklanmış bid'atlardandır.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur

 "Benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetini alın ve onlara, azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın. (Dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerden sakının. Çünkü (dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir. Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır).Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir."(İmam Ahmed; hadis no: 4/126. Tirmizî; hadis no: 2676.  )

Mevlidi kutlama işi, fazîletli üç dönemden (sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiînden) sonra Şiâ'nın bir kolu olan Fâtımîler tarafından müslümanların dînini ifsat etmek için dîne sonradan sokulmuştur.

Her kim, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yapmadığı, yapılmasını da emretmediği, kendisinden sonra râşid halifelerinin de yapmadığı bir şeyi, Allah'ın rızâsını isteyerek yaparsa, onun bu davranışı, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, insanlara dînlerini açıklamamakla itham etmesi ve Allah Teâlâ'nın şu sözünü yalanlaması demektir:

"Bugün size dîninizi (zaferi gerçekleştirmek ve şeriatını tamamlamak sûretiyle) kemâle erdirdim.(Sizi câhiliyye karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak da size İslâm'ı seçtim (siz de İslâm'ı kendiniz için dîn seçin)."(Mâide Sûresi: 3)

Çünkü bu kimse, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirmediği halde, dînden olduğunu iddiâ ettiği bir fazlalığı getirmiştir.

İkincisi:

Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlama merâsiminde, hristiyanlara benzeme vardır. Çünkü hristiyanlar, her yıl İsâ Mesih'in doğum yıldönümünü kutlamaktadırlar.Hristiyanlara benzemek ise, dînimizce şiddetli bir şekilde haram kılınmıştır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hadisinde kâfirlere benzemek yasaklanmış ve özellikle de kâfirlerin dînlerinin sembollerinden olan şeylerde onlara aykırı hareket etmek 
emredilmiştir. 

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur


"Her kim, bir topluluğa (kavme) benzerse (onların giyindiği gibi giyinirse, gittiği yolda giderse ve onların işlediği fiilleri işlerse, günah ve sevap bakımından) o da onlardandır."(İmam Ahmed;hadis no: 2/50. Ebu Davud; hadis no: 4/314. İbn-i Teymiyye, "İktidâu's-Sıratı'l-Mustakîm"; c: 1, s: 279'da hadisinin senedinin ceyyid-iyi olduğunu söylemiştir.Suyutî de "el-Câmiu's-Sağîr"; hadis no: 5893'de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.  )

"Müşriklere aykırı hareket edin..."(Müslim; 1/222, hadis no: 259.  )

Üçüncüsü:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümünü kutlama merâsimi, bid'at ve hristiyanlara benzeme fiili olması sebebiyle ikisi de haramdır. Bu davranış, aynı zamanda Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında aşırıya gitmeye ve ona saygı göstermede ileriye gitmeye yol açar. Hatta bu davranış, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalvarıp yakarmaya ve Allah'ın dışında ondan yardım istemeye kadar götürür.

Nitekim günümüzde Mevlid-i Nebevî bid'atını kutlayan pek çok kimse, Allah'ı bırakıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yalvarıp yakarmakta, ondan medet istemekte ve onu övmede şirkî sözler içeren kasideler söylemektedirler. Tıpkı "Bürde Kasidesi" ile diğer kasidelerde olduğu gibi.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisini aşırı bir şekilde övülmesini yasaklayarak şöyle buyurmuştur:
 
"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi beni övmeyin.Ben ancak bir kulum ve (benim için) Allah’ın kulu ve elçisidir, deyin."(Buhârî; 4/142, hadis no: 3445.Fethu'l-Bârî; c: 6, s: 551.)

Yani: Hristiyanların Mesih'e övgü ve saygıda aşırıya giderek Allah Teâlâ'nın dışında ona ibâdet ettikleri gibi, bana da övgü ve saygıda aşırıya gitmeyin, demektir.

Nitekim Allah Teâlâ bizi bundan yasaklayarak şöyle buyurmuştur:

"Ey kitap ehli! Dîniniz konusunda (aşırıya giderek) taşkınlık yapmayın.Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih; Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine îmân edin. Allah üçtür, demeyin. Kendi yararınıza olarak bundan vazgeçin. Allah sadece bir tek ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar, O'nundur. Vekil olarak Allah yeter."(Nisâ Sûresi: 171)

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, bizden önceki ümmetlerin başına gelen belâ ve musibetlerin, bizim de başımıza gelmesinden korktuğu için bize dînde aşırıya gitmeyi yasaklamıştır.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur

"Dînde aşırıya gitmekten sakının. Zirâ sizden önceki ümmetleri helak eden şey, ancak dînde aşırıya gitmek olmuştur."(İmam Ahmed; 1/1754. Nesâî; hadis no: 5/268. Elbânî, Sahih Sünen-i Nesâî; hadis no: 3057'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. İbn-i Mâce; hadis no: 1008. İmam Ahmed; 1/1754.  )

Dördüncüsü:

Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlama bid'atı, dîne başka bid'atların sokulmasına ve insanların sünnetleri bırakıp da bid'atlarla meşgul olmasına yol açar. Bunun içindir ki bid'atçıları, bid'atları ihyâ etmekte gayretli olduklarını, sünnetleri yerine getirmekte tembel davrandıklarını, sünnetlerden nefret ettiklerini ve sünnet ehline (sünnete göre hareket edenlere) düşmanlık beslediklerini görürsünüz. Öyle ki bid'atçıların dînleri, bid'at içeren hatıralar ve mevlidler hâline gelmiştir.

Bid'atçılar, birçok farklı gruplara bölünmüşler ve her grup da, kendi imamının doğum yıldönümünü ihyâ eder hâle gelmişlerdir. Tıpkı Bedevî, İbn-i Arabî, Desûkî ve Şâzlî gibi kimselerin doğum yıldönümleri gibi.

İşte böyle bid'atçılar bir mevlid bid'atını ihyâ ettikten sonra başka bir mevlid bid'atı ile meşgul olur hâle gelmişlerdir. Bu durum, yukarıda zikredilen ölüler ile başka ölüler hakkında aşırıya  gitmeye ve Allah Teâlâ'nın dışında onlara yalvarıp yakarmaya götürmüş ve onların fayda ve zarar verdiklerine inanmaya yol açmıştır. Böylelikle onlar, İslâm dîninden tamamen çıkmışlar ve Allah Teâlâ'nın haklarında şöyle buyurduğu İslâm'dan önceki câhiliye toplumunun tâbi olduğu dîne dönmüşlerdir:

"Onlar (müşrikler), Allah’ı bırakıp kendilerine zarar ve fayda vermeyen şeylere ibâdet ediyor ve: ‘Bunlar, bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır’ derler. De ki: Siz, Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi bildiriyorsunuz? Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir."(Yûnus Sûresi:18)
Allah Teâlâ yine şöyle buyrumuştur:

"İyi bilin ki; halis din, Allah'ındır. O'nun dışında veliler edinenler (müşrikler:) Biz, onlara (putlara) sadece bizi Allah’a iyice yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, (kıyâmet günü) aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve kâfir olan kimseyi hidâyete eriştirmez."(Zümer Sûresi:3)


Mevlid-i Nebevî Yıldönümünü Kutlayan Kimselerin Şüphe ve Gerekçeleri ile Bu Şüphe ve Gerekçelere Verilecek Cevaplar:


Bu anlattıklarımızla birlikte, örümcek yuvasından daha zayıf ve daha çürümüş şüphe ve gerekçelere bağlı kalarak Mevlid-i Nebevî bid'atını ihyâ etmeyi câiz gören kimseler olabilir. Bu şüphe ve gerekçeleri şöyle sıralamak mümkündür:

1. Mevlid-i Nebevî'yi kutlamanın, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yüceltmek ve ona saygı göstermek olduğunu iddiâ etmeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yüceltmek ve ona saygı göstermek, ancak ona itaat etmek, emirlerini yerine getirmek, yasakladıklarından sakınmak, onu sevmek ve ona muhabbet beslemekle olur. 

Onu yüceltmek ve ona saygı göstermek, bid'atlar, hurafeler ve günahlarla olmaz.

Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlama bid'atı, işte bu yerilen cinstendir. Çünkü o, ma'siyettir, günahtır. İnsanlar içerisinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i en çok yücelten ve ona saygı gösterenler, sahâbe -Allah onlardan râzı olsun- idi.

Nitekim Urve b. Mes'ud,(Kureyş müşriklerinin yanına dönünce,Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in maksadını bildirdikten sonra, hayranlık duyduğu müşâhedelerini anlatmaktan kendisini alamamış ve) Kureyş'e şöyle demişti:

"Ey kavmim!. Ben birçok kralın huzuruna elçi olarak çıktım.Ben, Bizans imparatorunun, Kisrâ'nın (İran hükümdarının) ve Necâşî'nin (Habeşistan kralının) huzuruna elçi olarak çıktım. Allah'a yemîn ederim ki ben, Muhammed'in ashâbının, Muhammed'e saygı gösterdikleri gibi, hiçbir kralın adamlarının kendisine saygı gösterdiğini görmedim! Allah'a yemîn ederim ki, Muhammed yere tükürdüğünde, mutlaka adamlarından birisinin avucuna düşüyor ve o kimse, o tükürüğü alıp yüzüne ve tenine sürüyordu.Onlara (ashâbına) bir şey emrettiği zaman derhal emrini yerine getiriyorlardı.Abdest aldığı zaman, adamları abdest suyunu alabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.Konuştuğu zaman, ashâbı onun yanında seslerini alçaltıyorlardı (kısıyorlardı).Ashâbı, ona olan saygılarından dolayı yüzüne bile dikkatle bakamıyorlar, gözlerini yere indiriyorlardı."(Buhârî; 3/178, hadis no: 273 ve 2732.Fethu'l-Bârî; c: 5, s: 388.)

Bu saygı ve hürmetle birlikte sahâbe, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününü bayram ve kutlama merâsimi edinmemişlerdir. Şayet Mevlid-i Nebevî'yi kutlama merâsimi meşru olsaydı, onlar bunu terketmezlerdi.

2. Mevlid-i Nebevî'nin, birçok ülkede insanlar tarafından kutlandığını delil (huccet) olarak göstermeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Huccet, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olan şeylerle olur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olan ise, genel olarak bütün bid'atlardan yasaklamasıdır. Mevlid-i Nebevî de bu bid'atlardan birisidir. İnsanların amelleri, ne kadar çok olursa olsun, delile aykırı olursa, huccet olamaz.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur

"(Ey Peygamber!) Eğer sen, (farzedelim ki) yeryüzünde bulunanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan (dîninden) saptırırlar. Onlar, ancak zanna uyarlar ve yalnız yalan söyleyip dururlar."(En'âm Sûresi: 116.)

Mevlid-i Nebevî yıldönümü her yıl kutlanmasına rağmen -Allah'a hamdolsun- her çağda bu bid'atı inkâr edip reddeden ve bâtıl olduğunu açıklayan kimseler var olmuş ve var olmaya da devam etmektedir.

Bu münâsebeti kutlamayı inkâr edip reddeden âlimlerden bazıları şunlardır:

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin-; "İktidâu's-Sırâti'l-Mustekîm"'de, İmam Şâtıbî; "el-İ'tisâm"da, İbn-i Hâc; "el-Medhal'de, Şeyh Tâcuddin Ali b. Ömer el-Lahmî; bu bid'atı inkâr edip reddetme konusunda müstakil bir kitap yazmıştır. Şeyh Muhammed Beşir es-Sehsevânî el-Hindî; "Sıyânetu'l-İnsan"da, Seyyid Muhammed Raşid Rıza, bu konuda mustakil bir risâle yazmıştır. Şeyh Muhammed b. İbrahim Âl-i Şeyh de, bu konuda mustakil bir risâle yazmıştır. Değerli âlim Abdulaziz b. Baz da bu konuda mustakil bir risâle yazmıştır.

Bu bid'atın kutlandığı vakitlerde bu bid'atı inkâr edip reddetmek gerektiği konusunda yukarıda adı geçen âlimlerin dışında her yıl gazete ve dergi sayfalarında yazılar yazmaya devam eden daha nice âlimler vardır.

 3. Mevlid-i Nebevî, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hâtırasını ihyâ etmek için kutlanmaktadır, demeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hâtırası,müslümanla birlikte sürekli yenilenir ve ezân, kâmet ve hutbe sırasında onun adını andıkça müslüman onun hâtırası ile bağlantılı olur. Müslüman, abdestten sonra ve namazlarda (teşehhüd sırasında) kelime-i şehâdeti tekrar ettikçe, namazlarını kılarken ve adı anıldığı zaman Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e salâtta bulundukça, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in teşri buyurduğu şeylerden farz olsun, nâfile olsun, sâlih bir ameli işledikçe, hiç şüphe yok ki bununla Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i hatırlamış olur ve yapan kimsenin kazandığı ecir gibi, kendisine de ecir ulaşır.

İşte böyle,müslüman dâima Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hâtırasını ihyâ etmeli ve Allah Teâlâ'nın teşri buyurduğu dîn ile gece-gündüz, hayatı boyunca, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile bağlantılı olmalıdır. Yoksa sadece onun doğum gününde, bid'at ve sünnetine aykırı olan şeylerle değil...

Çünkü bu davranış, onu, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den uzaklaştırır ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den berî kılar.

Allah Teâlâ'nın teşri buyurduğu dîn ile Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e saygı duyulması ve hürmet gösterilmesi ona yeter, onun bu bid'at olan kutlamaya hiçbir ihtiyacı yoktur.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur

"(Ey Peygamber!) Biz,senin şânını yükseltmedik mi? (Yüksek bir makama eriştirmedik mi?) "(Şerh (İnşirah) Sûresi: 4.)

Hiçbir ezân veya kâmet veyahut da hutbe olmasın ki, Allah Teâlâ'nın adı anıldıktan sonra, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in adı anılmış olmasın. Ona saygı göstermek, ona sevgi ve muhabbet beslemek, onun hâtırasını yenilemek ve ona uymaya (ittibâ etmeye) teşvik etmek için bu amel yeterlidir.

Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğumunu övmemiş, aksine onun peygamberliğini (risâletini) övmüştür.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur

"And olsun ki Allah, kendi içlerinden birisini, onlara (Kur'an) âyetlerini okuması, onları (şirkten ve her türlü kötü ahlaktan) arındırması,onlara kitab ve hikmeti (sünneti) öğretmesi için elçi (rasûl) göndermekle müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar, daha önceleri (bu elçi gelmeden önce) apaçık bir sapıklık içindeydiler."(Âl-i İmrân Sûresi: 164.)

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"Ümmîler arasından, kendilerine (Kur'an) âyetlerini okuyan, onları (şirkten ve her türlü kötü ahlaktan) arındıran, onlara kitab ve hikmeti (sünneti) öğreten bir elçi (rasûl) gönderen O'dur. Halbuki onlar, daha önceleri (onun peygamberliğinden önce) apaçık bir sapıklık içindeydiler."(Cuma Sûresi: 2.)

4. Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamayı, Allah Teâlâ'nın rızâsını amaçlayan âdil ve âlim bir hükümdâr ihdâs etmiştir, demeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Bid'at, kim tarafından olursa olsun, kabul edilemez. İyi niyet, kötü bir ameli mübah kılamaz.Bid'atı ihdâs edenin âlim ve âdil kimse olması,onun masum olduğunu gerektirmez.

5. Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamak, bid'at-ı hasene kabilindendir. Zirâ bu kutlama, Güzide Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in varlığından dolayı Allah'a şükre delâlet etmektedir, demeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Bid'atlarda güzel diye bir şey yoktur.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur

"Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se,  o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)."(Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.  )

Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz sözlerin en doğrusu, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed        -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yoludur. İşlerin en şerlisi, (dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerdir (dîndeki bid'atlardır). (Dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir. Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır). Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir."( Nesâî; hadis no:1560. Elbânî, "Sahîh-i Sünen-i Nesâî; hadis no:1578. )

Bütün bid'atların dalâlet (sapıklık) olduğuna hükmedilmiştir. Bu kimse ise, bütün bid'atlar dalâlet değildir. Aksine bid'at-ı hasene (güzel bid'at) diye bir bid'at da vardır, demektedir.

Hâfız İbn-i Receb, Nevevî Kırk Hadîs şerhinde şöyle der:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in "Ve her bid’at dalâlettir", sözü Cevâmi’ul-Kelim'dendir.(Cevâmi’ul-Kelim: Birçok anlam ifâde eden özlü söz demektir ki Kur’an ve Sünnette bunun örneği pek çoktur.(Çeviren))

Hadiste zikredilen hiçbir şey, Cevâmi’ul-Kelim ifâdesinin dışına çıkmaz. Bu hadis, İslâm dîninin büyük esaslarındandır. Bu hadis, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şu hadisine benzer:

"Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se,  o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)."(Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.  )

Yeni şeyler ihdâs edip onu dîne mal eden her kim, ihdâs ettiği şeyin dînde bir aslı yoksa, ihdâs ettiği şey kendisine döner. Onun bu hareketi dalâlettir. İslâm dîni de ondan berîdir.Bütün bunlar ister itikâdî, ister amelî, isterse gizli ve açık sözlü meselelerde olsun, hepsi aynıdır."(Câmi’ul-Ulûm vel-Hikem; s: 233)

Bid’at-ı Hasene diye bir bid’atın var olduğunu iddiâ edenlerin, Ömer’in -Allah ondan râzı olsun- terâvih namazı hakkında:

"Bu, ne güzel bir bid’attır!" Sözünden başka bir gerekçeleri yoktur.

Yine, bu kimseler "Kur’an-ı Kerîm'in bir kitapta toplanması, hadislerin yazılıp kitaplar haline getirilmesi gibi birçok şey ihdâs edilmesine rağmen, seleften (ilk müslümanlardan) hiç kimse bu durumu çirkin görmemiştir" demektedirler.

Onlara şöyle cevap verebiliriz:

Bu amellerin hepsinin dînde bir aslı vardır. Sonradan ihdâs edilmemiştir.

Ömer’in -Allah ondan râzı olsun- terâvih namazı hakkında: "Bu ne güzel bir bid’attır!" sözüne gelince, Ömer -Allah ondan râzı olsun- bununla bid’atın sözlük anlamını kasdetmiştir, terim anlamını kasdetmemiştir. Dînde aslı olan bir şeyin aslına dönülür.

Eğer: Şüphesiz bu bir bid’attır, denilecek olursa, o, sözlük anlamı olarak bid'attır, fakat terim anlamı olarak değildir. Çünkü "terim olarak bid’at, dînde kendisine müraacat edilecek aslı olmayan şey" demektir.

Kur’an-ı Kerim'in bir kitapta toplanması, dînde aslı olan bir şeydir. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- vahiy kâtiplerine Kur’an’ı yazmalarını emrederdi. Fakat sahâbe  -Allah onlardan râzı olsun- ayrı ayrı yazılmış durumda olan Kur’an-ı Kerîm'i korumak için bir mushafta toplamışlardır.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bazı geceler ashâbına terâvih namazını kıldırmış ve onlara farz kılınmasından çekindiğinden dolayı daha sonra kıldırmaktan geri kalmıştır. Fakat sahâbe -Allah onlardan râzı olsun- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in hem hayatında, hem de vefâtından sonra gruplar halinde, ayrı ayrı terâvih namazını kılmaya devam etmişlerdir.

Nitekim Ömer -Allah ondan râzı olsun- sahâbeyi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in arkasında kıldıkları gibi, bir imamın arkasında namaz kılmaları için biraraya getirmiştir. Onun bu davranışı, dînde bid’at değildir.

Yine, hadislerin yazılmasının da dînde bir aslı vardır. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ashâbından bazıları hadisleri yazmak istediklerinde, bazı hadislerini yazmaları için onlara izin vermiştir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayattayken hadislerini yazmaktan sakındırmasının sebebi, hadislerin Kur’an âyetleriyle karıştırılmasından endişe etmesinden dolayıdır. Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- vefât edince bu sakıncalı durum ortadan kalkmıştır.Çünkü Kur’an-ı Kerîm, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vefâtından önce tamamlanmış ve muhafaza edilmiştir.Daha sonra müslümanlar onun sünnetini kaybolup gitmekten korumak için kitaplar haline getirmişlerdir. Rablerinin kitabı Kur'an-ı Kerim'i ve elçisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünnetini yok olup gitmekten ve onlarla oynamak isteyenlerden muhafaza ettikleri için Allah Teâlâ, bizden ve müslümanlardan yana onlara en güzel şekilde mükâfatlarını versin.

Yine onlara şöyle cevap verebiliriz:

Sizin iddiâ ettiğinize göre, Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamakla Allah Teâlâ'ya yaptığınız bu şükür, niçin gecikmiş ve sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiînin yaşadığı dönemler olan en fazîletli dönemlerde hiç kimse bunu yapmamıştır?

Halbuki sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiîn, insanlar içerisinde, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i en çok seven ve iyilik yapmak ve şükretmekte en çok gayret eden kimselerdi.O halde,Mevlid-i Nebevî bid'atını ihdâs eden kimse, sahâbe, tâbiîn ve etbâu't-tâbiînin yolundan daha mı doğru yoldadır?

Mevlid-i Nebevî bid'atını ihdâs eden kimse, Allah -azze ve celle-'ye daha mı çok şükrünü yerine getirmiş olmaktadır?

Hâşâ! Kesinlikle değil...

6.Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamak,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sevgisine delâlet etmektedir.Dolayısıyla bu kutlama, onun sevgisini gösteren bir alâmettir. Onun sevgisini göstermek ise, meşrûdur, demeleri:

Buna şöyle cevap verebiliriz:

Hiç şüphe yok ki, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i nefsinden, evladından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmesi, her müslümana farzdır. -Annem ve babam ona fedâ olsun, Allah Teâlâ'nın salavât ve selâmı, onun üzerine olsun-.

Fakat bunun anlamı; ona olan sevgimizde, onun teşri buyurmadığı bir şeyi ihdâs etmemiz (bid'at çıkarmamız) demek değildir. Aksine onun sevgisi, ona itaati ve ittibâ etmeyi (uymayı) gerektirir. Çünkü bu, onun sevgisine delâlet eden en büyük alâmettir.

Nitekim şâirin birisi şöyle demiştir:

Şayet sevgin samimi olsaydı, ona itaat ederdin,
Şüphe yok ki seven kimse, sevdiği kimseye itaat eder.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmek, onun sünnetini ihyâ etmeyi, azı dişlerle ısırırcasına ona sımsıkı sarılmayı, onun sünnetine aykırı olan söz ve fiillerden uzak durmayı gerektirir.

Hiç şüphe yok ki onun sünnetine aykırı olan her şey, yerilen ve çirkin görülen bir bid'at ve açık bir ma'siyettir, günahtır.

İşte bu bid'atlardan birisi de Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlama bid'atıdır. İyi niyet, dînde bid'at çıkarmayı mübah kılmaz. Çünkü dîn, iki esas üzerine kurulmuştur:

Birincisi: İhlas (Allah Teâlâ için olması)

İkincisi: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine uygun olması.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Hayır, (onların iddiâ ettikleri gibi cennet sadece bir gruba özel değildir). Her kim, ihlaslı olarak kendisini Allah’a teslim edip güzel davranışlarda bulunursa, Rabbinin nezdinde (âhiret günü) onun mükafatı olacaktır.Onlara (âhirette) korku yoktur, (dünyada elde edemedikleri nimetlere de) üzülmeyeceklerdir."(Bakara Sûresi: 112  )

Âyette geçen yüzün İslâm olmasından kasıt; Allah için ihlastır. İhsandan kasıt ise, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e uymak ve onun sünnetine uygun amel etmek demektir.

7. Onların şüphe ve gerekçelerinden birisi de şöyle demeleridir: Mevlid-i Nebevî yıldönümünü ihyâ etmekte ve bu münâsebette Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayatını okumakta, onu örnek almaya ve onun yolundan gitmeye teşvik vardır!

Onlara şöyle cevap verebiliriz:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayatını okumak ve hayatta onu örnek almak, yıl boyunca, hatta hayatı boyunca her müslümandan dâima istenen bir şeydir. Bunun için delilsiz olarak belirli bir günün tahsis edilmesine gelince, bu davranış, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğu gibi bid'at olur.

"Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır). Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir."(Nesâî; hadis no:1560. Elbânî, "Sahîh-i Sünen-i Nesâî; hadis no:1578.  )

Bid'at ise, şerden ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den uzaklaşmaktan başka hiçbir sonuç doğurmaz.

Sözün özü:

Türlü ve farklı şekillerde yapılan Mevlid-i Nebevî yıldönümünü kutlamak, çirkin bir bid'attır.  

Müslümanların bu ve diğer bid'atlara engel olmaları, sünnetleri ihyâ etmek ve sünnete sımsıkı sarılmakla meşgul olmaları, bu bid'atı yayanların ve onu savunanların sözlerine aldanmamaları gerekir. Çünkü bu sınıf insanların bid'atları ihyâ etmeye verdikleri önem, sünnetleri ihyâ etmelerinden daha çoktur. Belki de sünnetlere hiç önem vermezler. Durumu böyle olan bu sınıf insanları, -insanlar arasında çoğunlukta olsalar bile-, onları taklit etmek ve örnek almak, câiz değildir. İnsanlar arasında sayıları az da olsalar, selef-i sâlih ve onlara tâbi olanların yolundan gidenler ancak örnek alınmalıdır. Dolayısıyla hakikat, insanlarla bilinmez, insanlar ancak hakikatle bilinirler.

Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

 "Zirâ sizden her kim, benden sonra yaşarsa, (dînde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetini alın ve onlara, azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın. (Dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerden sakının. Çünkü (dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir.Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır). Her dalâlet (in sahibi) de, ateştedir."(Ebu Davud. Elbânî de 'Sahih-i Ebî Davud; hadis no: 3851'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ayrılığa düşüldüğü zaman kimi örnek almamız gerektiğini bu hadis-i şerifte bize açıklamıştır. Aynı şekilde sünnete aykırı olan her söz ve fiilin, bid'at olduğunu, her bid'atın da dalâlet (sapıklık) olduğunu açıklamıştır.

Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine veya onun râşid halifelerinin sünnetine götürdüğümüzde onun bir aslını bulamayız.
O halde Mevlid-i Nebevî kutlaması, dînde aslı olmayıp sonradan çıkarılan yeniliklerden ve sahibini saptıran bid'atlardandır.

Bu hadisin içerdiği bu asıl ve temele, Allah Teâlâ'nın şu sözü delâlet etmiştir:

"Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin. Rasûle itaat edin (hak olarak getirdiği şeylere uyun.) Sizden olan (müslüman) idârecilere (Allah’a isyanı emretmedikçe) itaat edin. Aranızda herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, gerçekten Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, o konuda hüküm vermek için, onu Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürün. Allah'(ın kitabı Kur’an)a ve elçisi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti)ne götürmek; sizin için (ayrılığa düşüp görüşlerinizle hareket etmenizden) daha hayırlı, sonuç bakımından da daha güzeldir."(Nisâ Sûresi: 59)

Allah'a dönmek, O'nun kitabı Kur'an-ı Kerim'e dönmek demektir.Rasûle dönmek ise, vefâtından sonra onun sünnetine dönmek demektir.Bu sebeple Kitab ve sünnet, anlaşmazlık anında müracaat edilmesi gereken yerdir.

O halde Mevlid-i Nebevî'yi kutlamanın meşru olduğuna, Kitab ve sünnetten delâlet eden delil nerededir?

Mevlid-i Nebevî'yi kutlayan veya onu hoş gören kimsenin, bu ve diğer bid'atlardan dolayı Allah Teâlâ'ya tevbe etmesi gerekir. Hakikatı arayan mü'minin durumu, işte böyle olmalıdır.Kendisine huccet ikâme edildikten sonra inat eden ve büyüklük taslayan kimseye gelince, onun hesabı, kıyâmet günü Rabbinin neznindedir.

Allah Subhâne ve Teâlâ'dan, huzurunda duracağımız güne kadar, kitabı Kur'an-ı Kerim'e ve elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine sımsıkı sarılmayı bize nasip etmesini dileriz.

Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed'e, âile halkına ve ashâbına salât ve selâm eylesin ve onları mübârek kılsın. 

*(Muzaffereddin Ebu Said Gökbörü hakkında)"Beğtiğinliler Hanedanı'na mensup olan.Erbil Atabeyleri zamanında Erbil,büyük bir ilim ve kültür merkezi oldu.Bu hanedanın son temsilcisi 1190 yılından, 1233 yılına kadar 43 yıl hüküm süren Muzaffereddin Gökbörü döneminde Erbil, altın çağını yaşadı. Gökbörü, Atabeyliğin payitahtı Erbil'in surlarını ve çarşılarını yeniden inşa ederek büyütmüştür. Yaptığı birçok ilmi, dînî ve hayır müesseseleri ile İslâm dünyasında destanî şahsiyet kazanan Gökbörü!, kör ve sakatlar için hankah yaptırmış; dul, yetim, ihtiyar ve kimsesiz çocuklar için yurtlar ve zengin vakıflar kurmuştur. Gökbörü'nün şöhretini arttıran diğer bir husus, her yıl Hz. Peygamber'in doğum günü münasebetiyle birkaç gün ve gece süren mevlid törenleri düzenlemiş olmasıdır. Kurbanların kesildiği, ziyafetlerin verildiği bu mevlid törenlerine, ülkenin her tarafından dâvet edilen Kur'an ve ilahî okuyucular,şâirler, müzisyenler ve çeşitli oyuncular katılırdı.Şehrin süslenmesi, geceleri mumlar ve kandiller yakılarak fener alaylarının düzenlenmesi ile ihtişamlı âyinler ve bayram şenlikleri yapılırdı. Şehir dışında kurulan otağlarda, İslâm dünyasının her tarafından gelen âlim, sanatkar ve kalabalık misafirler ağırlanırdı.Çalgılar çalınır ve semâ âyinleri, parlak gösterilerle icra edilirdi.Sanatkar,âlim ve şâirlere bohçalar içinde hil'at ve hediyeler dağıtan Muzaffereddin Gökbörü, böylece Hz. Peygamber sevgisinin, adeta bir bayrak şenliği havasında olmasını gelenek haline getirmiş ve Türklere mahsus bu dînî ve mim ananenin, Anadolu'da ve İmparatorluk toprakları ile bütün bir İslâm dünyasında yayılmasına ve yaygınlaşmasına vesîle olmuştur." Kaynak: Irak Türkmenleri Kardeşlik ve Kültür Derneği web sitesi (http://www.itkad.com/)



 


Bu blogdaki popüler yayınlar

"Hakikat Kitabevi" Pislik Yayıyor

Dua ve Zikirler Hısnul Müslim

İMÂM MÜSLİM (204-261) Biyografi