Şirk Nedir ? Çok Önemli Bir Yazı
Şirk Nedir?
Şirk
üzere ölen kimsenin bütün amelleri boşa çıkar; karşılıksız kalır. Şirk
koşmuş olan kimse, ölmeden önce tevbe etmezse, Allah tarafından ebediyen
bağışlanmaz. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları), dilediği kimse için bağışlar.” (Nisâ, 4/48)
“Biliniz
ki kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar;
artık onun varacağı yer ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur.”(Mâide, 5/72)
“Şüphesiz
sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun eğer
Allah’a şirk koşarsan, muhakkak bütün amelin boşa gider ve hüsrana
uğrayanlardan olursun.”(Zümer, 39/65)
Allah’a
şirk koşmak: Bütünüyle yalnız O’na ait olan hususlarda bir başkasını
Allah ile birlikte ortak tutmaktır. Yaratılmışların sahip olması
sözkonusu olmayıp, bütünüyle bir tek kendisine ait olan hususlar üçtür:
Rablık (Rubûbiyet), İlahlık (Ulûhiyet), İsim ve Sıfatlar.
1) Rablık (Rubûbiyet):
Allah’ın her şeyin rabbi olması; yâni yaratma, mülkiyet, tasarrufu ile
dilediği gibi yönetme, fayda ve zarar verme, rızık verme, diriltme ve
öldürme ve buna benzer fiillerin yegâne sahibinin Allah-u Teâlâ
olmasıdır. Bu konuda O eşsiz ve benzersizdir. Allah-u Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na âittir.” (A’râf, 7/54),
“Göklerin ve yerin mülk ve hükümranlığı Allah’ındır.” (Âl-i İmrân, 3/189),
“Allah, bütün işi gökten yere tedbir edip düzenleyendir.” (Secde, 32/5),
“O, hem dirilten hem de öldürendir.” (Gâfir, 40/68),
“Eğer
Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başkagiderecek
yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun fazlını geri çevirecek de
yoktur.” (Yûnus, 10/107).
2) İlahlık (Ulûhiyet):
Allah’ın ibadet (kulluk) edilecek bir tek ilah olmasıdır. Ondan
başkasına ibadet (kulluk) edilemez. İbadet türlerinden küçücük bir şeyle
bile olsa yaratılmışların hiç birisine ibadet edilemez. Allah-u Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
“Gerçek şudur ki ben, Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. O halde bana ibadet et.” (Tâ-hâ, 20/14),
“Allah, O’ndan başka hiçbir ilah bulanmayan Allah’dır. O hayydir, kayyûmdur.” (Bakara, 2/255),
“(Rabbimiz!) Ancak sana ibadet (kulluk) ederiz.” (Fâtiha, 1/5),
“Hayır! Yalnız Allah’a ibadet (kulluk) et.” (Zümer, 39/66).
3) Allah’a âit olan isimler ve sıfatlar (Esmâ ve Sıfat):
Allah’ın, yaratılmışların sıfatlarına benzemeyen Yüce Sıfatlarla niteli
ve yalnızca kendisi için kullanılabilen isimlere sâhip olmasıdır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“En güzel isimler (el-esmâu’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’râf, 7/180),
“O’nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun?” (Meryem, 19/65),
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.” (Şûrâ, 42/11).
Allah
ile birlikte bir başka yaratıcının bulunduğuna, Allah yanında bir
başkasının da fayda ve zarar verebileceğine inanmak gibi rubûbiyet
konusunda Allah’ın ortağı olduğunu kabul eden kimse şirk koşmuş olur.
Çünkü bu şekilde inanan kimse, yaratmak, fayda ve zarar vermek gibi
sadece Allah’a mahsus olan rubûbiyete dair fiiller konusunda Allah’a,
O’nun tarafından yaratılan bir yaratılmışı denk kılıyor demektir.
Ölülere
yönelip, dua ederek onlardan yardım dilemek; Allah’tan başkası için
kurban kesmek ya da adakta bulunmak; bir başka varlığı Allah’ı sever
gibi sevmek ya da ondan Allah’tan korkar gibi korkmak; Allah’tan
başkasına Allah’a gösterdiği tâzime benzer bir tâzim göstermek gibi bir
takım fiilleri işleyen kimse, Allah’tan başka birine ibadet etmiş;
ulûhiyet konusunda Allah’a ortak tutup şirk koşmuş olur. Çünkü o,
ibadette Allah-u Teâlâ ile birlikte bir başkasını O’na ortak kılmıştır.
Herhangi
bir yaratılmışın Allah gibi gücü bulunduğuna, bütün sesleri Allah gibi
işittiğine ya da Rahmân, Kuddûs, Rabbu’l-‘Âlemîn (âlemlerin rabbi) gibi
isimleri alabilecek başka varlıkların da bulunduğuna inanarak isimleri
ve sıfatları konusunda Allah-u Teâlâ ile birlikte bir ortağı bulunduğunu
kabul eden kimse de şirk koşmuş olmaktadır. Çünkü bu sûretle isimleri
ve sıfatları konusunda Allah ile yaratılmışları denk tutmuş olmaktadır.
Bütün
bu hususlarda (rubûbiyet, ulûhiyet, isim ve sıfat konularında) kul,
Allah’ı birlemedikçe, muvahhid mümin sayılmaz. Bunlardan herhangi
birinde ya da herhangi bir çeşidi ile ilgili bir şeyde Allah’a ortak
koşarsa, tevhidi geçersiz olur. Meselâ; rubûbiyeti ikrar edip bu hususta
Allah’ı birleyen; fakat adak ibadetinde Allah ile birlikte bir
başkasına ibadet eden müşrik olur. Kurtuluşa eren muvahhidlerden
sayılmaz. Yalnızca Allah-u Teâlâ’ya ibadet eden ancak bir başka
yaratılmışın Allah ile birlikte kâinatın işlerini idare ettiğine inanan
kimse de muvahhid sayılmaz, müşrik olur.
İster zararı ve
faydası olduğu inancıyla olsun, isterse Allah katında şefaatçi olması
amacıyla olsun; Allah’tan başkasına ibadet eden kimse, şirk koşmuş olur.
Ölülerden, hazırda bulunmayan üçüncü şahıslardan yardım dilemek,
Allah’tan başkası için kurban kesmek ya da adakta bulunmak gibi
şekillerde Allah dışında, bir yaratılmışa ibadet eden her bir kimse
Allah’a şirk koşmuş olur. Yalnızca Allah’ın fayda ve zarar
verebileceğine inanıp inanmaması fark etmez. Çünkü Allah’tan başkası
için yapılan ibadet her durumda şirktir. Dolayısıyla mabudun fayda ve
zarar verebileceğine inanarak yardım dilemek vb. şekilde Allah’tan
başkasına ibadet edenle, faydayı da zararı da ancak Allah’ın
verebileceğine inanıp Allah’a yaklaşabilmek için şefaat dileğinde
bulunarak bir başka varlığa ibadet eden arasında hiçbir fark yoktur. Her
ikisi de hüküm bakımından aynıdır. Yâni her iki durum da Allah Celle ve
Alâ’ya şirk koşmaktır.
Rasûlullah’ın
kendileriyle savaştığı kâfirlerin (Mekkeli müşriklerin) Allah’ı;
yaratan, rızıklandıran, dirilten (yaşatan), öldüren, fayda-zarar veren
ve tüm işleri idare eden olarak kabul etmeleri; fakat bu inançlarının
kendilerini İslam’a sokmaması konuyla ilgili bir delildir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Deki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve
gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor,
diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? “Allah”
diyecekler. Deki: Öyleyse (O’na âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?” (Yûnus, 10/31)
Yine şöyle buyurur:
“(Ey
Muhammed! O müşriklere) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım),
yeryüzü ve onda bulunanlar kime aittir? “Allah’a aittir” diyecekler.
Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de. Yedi kat göklerin Rabbi,
büyük Arş’ın Rabbi kimdir? diye sor. “(Bunlar da) Allah’ındır
diyecekler. Şu halde siz Allah’tan korkmaz mısınız! de. Eğer
biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi)
kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi
korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor! “(Bunların hepsi)
Allah’ındır” diyecekler. Öyleyse nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz?
de!” (Müminûn, 23/84-89)
Allah’ı böyle tanıdıkları halde bu insanlar ne
yapmışlardı da bununla kâfir olmuşlardı?
Cevap:
Allah’a daha çok yakınlaşmak maksadıyla Allah’tan başkalarına ibadet
etmiş ve bununla kâfir olmuşlardı. “Biz o varlıklara Allah’a yakınlaşmak
ve şefaat olunmaktan başka bir amaç için yönelmedik; bundan başka bir
hedef için onlara dua etmedik. Onlardan değil; Allah’tan istedik. Fakat
bu hedef onların şefaati ve onlara yakınlaşma sayesinde gerçekleşsin
istedik.” diyorlardı.
Şirk ehlinin yakınlaşma niyetlerine dâir Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah’tan
başka bir takım dostlar edinenler: Biz onlara ancak bizi Allah’a daha
çok yaklaştırmaları için ibadet ediyoruz derler.” (Zümer, 39/3)
Şefaat niyetlerine ilişkin olarak da Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Onlar Allah’tan başka kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek
şeylere ibadet ediyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim
şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki: “siz göklerde ve yerde olup da
Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz?” Hâşâ! O,
onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.” (Yûnus, 10/18)
Kurban, adak, dua vb. ibadetlerde Allah ile kulları arasında hiçbir vasıta bulunmamaktadır.
Müşrikler telbiye getirirlerken şöyle derlerdi: “Buyur, emret! Senin ortağın yoktur. Yalnız o biri dışında. Öyle ki, ona ve sahib olduklarına da sen sahipsin”[1]
Allah’tan başkasına
ibadette; ibadet edilenin melek, insan, cin, ağaç ya da taş olması
arasında herhangi bir fark yoktur.İbadet türlerinden herhangi bir çeşidi
ile Allah’tan başkasına ibadet eden kimse şirke düşmüş olur. İbadet
edilenin insan, cin ya da put olması arasında herhangi bir fark
bulunmamaktadır. ‘Allah’tan başka ibadet edilen’ ifâdesi, Allah’ın
dışında bütün yaratılmışları kapsamaktadır. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in,
farklı farklı varlıklara ibadet eden insanların hepsinin karşısına
dikilmiş olması da bu ifâdeyi desteklemektedir. Bu insanlardan kimisi
güneşe, aya; kimisi sâlih kimselere; kimisi meleklere; kimisi
peygamberlere; kimisi de taşlara ve ağaçlara ibadet etmekteydiler.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu insanlar arasında ayırım yapmadan hepsine karşı savaş açmıştır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” (Enfâl, 8/39)
Güneşe ve aya ibadet edenlerle ilgili olarak Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Gece
ile gündüz, güneş ile ay Allah’ın âyetlerindendir. Güneşe de aya da
secde etmeyin. Fakat gerçekten Allah’a ibadet ediyorsanız, yalnız onları
yaratan Allah’a secde edin!” (Fussilet, 41/37)
Sâlih kimselere ibadetle ilgili olarak âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:
“(Rasûlüm!)
De ki: Allah’tan başka (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinizi çağırın. Ne
var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de
değiştirebilirler. Onların çağırdıkları bu kimseler Rablerine -hangisi
daha yakın olacak diye- vesîle ararlar; O’nun rahmetini umarlar ve
azabından korkarlar.” (İsrâ, 17/56-57)
İbn Abbâs (68/687) radiyallâhu anhumâ, bu âyetin İsa aleyhi’s-selâm’a, annesine ve Uzeyr aleyhi’s-selâm’a ibadet edenler hakkında nâzil olduğunu söyler. İbn Mes‘ûd (32/652) radiyallâhu anh
da kendisinden gelen bir rivâyete göre cinlere diğer bir rivâyete göre
ise meleklere ibadet edenler hakkında nâzil olduğunu ifâde etmektedir.
Her üç rivâyeti de Taberî, Tefsîr’inde nakleder.[2]
Meleklere ibadet edenler hakkında âyet-i kerîmede Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“O
gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar
bunlar mıydı? diyecek. (Melekler de:) Sen yücesin, bizim dostumuz onlar
değil, sensin. Belki onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı,
diyecekler.” (Sebe, 34/40-41)
Tekrar
tekrar üzerine basa basa diyoruz ki; şirk Allah’tan başkasına ibadet
edilmesidir. Peygambere ibadet şirktir; veli bir kula ibadet şirktir;
putlara ve heykellere ibadet şirktir; fayda ya da zarar getireceğine
inanılan herhangi bir yaratığa ibadet şirktir; arada yalnızca bir vâsıta
görevi gördüğüne inanılan varlığa ibadet etmek şirktir.
Faysal b. Kazzâr el-Câsim’in
“Tevhid İnancına Aykırı İddialar ve Cevapları” Adıyla Basılan Eserinden