Kabir ve Türbelerde Yapılan Aşırılıklar
Kabir ve Türbelerde Yapılan Aşırılıklar
İslam
Şerîati, tevhidin safiyetine ve yüceliğine bir zarar gelmemesi
içinAllah’a ortak koşmaya neden olan tüm yolları kapamıştır. Bunlardan
biri de kabirler, kabirlerde yatanlar ve bu konuda gösterilen
aşırılıklarla ilgilidir. Yeryüzünde ortaya çıkmış olan ilk şirk türü,
Nûh aleyhi’s-selâm’ın kavmi içinde zuhur etmiş olup sâlih kimseler ve kabirleri ile alakalıdır.[1]
İslam Şerîati’nin bu tür çirkinliklerin önüne geçilmesi bakımından
aldığı tedbirlere dâir deliller olarak şunları zikredebiliriz:
1) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kabirlerin mescid haline getirilmesini yasaklamıştır. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
ölümüne yol açan hastalığı sırasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
laneti peygamberlerinin kabirlerini birer mescid edinen Yahudi ve
Hıristiyanların üzerlerine olsun!” Âişe (58/677) radiyallâhu anhâ
şöyle demiştir: “Eğer mescid edinilme endişesi olmasaydı,
(Rasûlullah’ın) kabri açıkta bırakılırdı. Ancak (kabrinin) mescid
edinilmesinden endişe edilmektedir.”[2]
2) Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah Yahudileri helak etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini birer mescid edindiler.”[3]
3) Sahîhayn’da yer alan bir hadiste Âişe radiyallâhu anhâ şöyle demektedir: “Ümmü Habîbe (42/663) ve Ümmü Seleme (62/681) Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’e, Habeşistan’da gördükleri bir kiliseden ve içindeki resimlerden söz ederler. Bunun üzerine Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle buyurur: “Onlar, aralarında sâlih bir kimse öldüğünde kabri
üzerine bir mescid inşa eder ve içine o (gördüğünüz) sûretleri
resmederler. Onlar Allah katında yaratılmışların en şerlileridir.”[4]
Kabirlerin mescid edinilmesi iki şekilde olabilir:
a) Kabirlerin üzerine mescid inşa edilmesiyle,
b)
Üzerinde herhangi bir yapı inşa edilmeksizin ibadet mahalli olarak
kullanılmasıyla. Muttefekun aleyh olan bir hadiste “yeryüzü bana
tertemiz bir mescid kılındı”[5]
buyurulmaktadır. Yeryüzünün tamamının mescid kılınmış olmasının anlamı,
üzerinde ibadet edilmeye ve namaz kılınmaya izin verilmiş bir mekan
olmasıdır.
4) Müslim’in rivayetinde yer alan bir hadiste Ali (40/660) radiyallâhu anh, Ebu’l-Heyyâc el-Esedî’ye “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in
beni gönderdiği bir göreve seni göndereyim mi? Yüksek (müşrif) olan
hiçbir kabir ve silinip yok edilmemiş hiçbir resimbırakma!”[6] demiştir. Hadiste geçen müşrif kabir tabiri, (yer seviyesindeki) diğer kabirlere göre daha yüksek olan kabir anlamındadır.
5) Tirmizî’nin rivayet ettiği ve İbn Hibbân tarafından tashih edilen bir hadiste Câbir radiyallâhu anh şöyle demektedir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kabirlerin kireçlenmesini, üzerine yazı yazılmasını, yapı inşa edilmesini ve çiğnenmesini yasakladı.”[7]
6) Müslim tarafından rivayet edilmiş olan bir hadiste Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kabirlerin üzerine oturmayın ve kabirlere yönelerek namaz kılmayın!”[8]
7) İbn Hibbân tarafından rivayet ve tashih edilen bir hadiste Abdullah b. ‘Amr (65/684) radiyallâhu anhumâ, “Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kabristanda namaz kılınmasını yasakladığını”[9] söyler.
Bu
ve benzeri birçok hadis, üzerlerine yapı inşa etmek; orayı, dua etmek
ve namaz kılmak sûreti ile mescid edinmek gibi değişik şekillerde vukû
bulabilen, kabirlere tâzimin ortadan kaldırılmasını sağlamada, İslam
Şerîati’nin ne derece ısrarlı ve titiz olduğunu gösterir. Bu yasak,
büyük bir mezarlık hakkında olduğu kadar tek bir mezar için de
geçerlidir.
Sahâbe,
tabiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde İslam topraklarının hiçbir
yerinde; ne Hicaz’da, ne Yemen’de, ne Şam’da, ne Irak’ta, ne Mısır’da,
ne Horasan’da ve ne de Fas’ta ziyaret edilen, ibadet için kullanılan tek
bir mezar var olmuş değildir. Ne bir peygamberin, ne bir sahâbînin, ne
ehl-i beyt mensûbu birinin ve ne de sâlih bir zâtın kabri bu türlü
manzaralara büründürülmemiştir. Günümüz türbe ve kabirlerinin hepsi daha
sonraki dönemlerde ihdâs edilmiştir. Bunların ortaya çıkış ve yayılış
devresi, Abbâsî halifeliğinin zayıflayıp İslam ümmetinin parçalandığı
hicrî 3. yüzyılın sonlarına ve Bağdat’ta Buveyhoğulları devletinin hicrî
4. asrın başlarında hilâfete baskın geldiği zamanlara rastlamaktadır.
Karmatîlerin, Batınîlerin ve ‘Ubeydîlerin zuhûr ettiği dönemlere denk
düşmektedir.[10]
Faysal b. Kazzâr el-Câsim’in
“Tevhid İnancına Aykırı İddialar ve Cevapları” Adıyla Basılan Eserinden
[1]
(Nûh, 71/23) âyetinin tefsiri hakkında İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’nın
sözü için bk. Buhârî (No:4920). Ayrıca selefin sözleri için bk. Taberî
“Tefsîru’t-Taberî” (12/253-255); İbn Kesîr “Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm”
(4/454-455).
[2] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:1330) ve Müslim (No:529) Âişe radiyallâhu anhâ’dan.
[3] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:437) ve Müslim (No:530) Ebû Hureyre radiyallâhu anh’den.
[4] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:427, 434, 1341) ve Müslim (No:528) Âişe radiyallâhu anhâ’dan.
[5] (SAHİH HADİS): Buhârî (No:335, 438) ve Müslim (No:521) Câbir b. Abdullah radiyallâhu anhumâ’dan.
[6] (SAHİH HADİS): Müslim (No:969) Alî b. Ebî Tâlib radiyallâhu anh’den.
[7](SAHİH
HADİS): Tirmizî (No:1052); İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân,
No:3164) ve diğerleri Câbir b. Abdullah radiyallâhu anhumâ’dan. Bk.
el-Elbânî, Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No:1709); Ahkâmu'l-Cenâiz (s.
260); Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 657); Sahîhu Süneni’t-Tirmizî (No:1052).
[8] (SAHİH HADİS): Müslim (No:972) Ebû Mersed el-Ganevî radiyallâhu anh’den.
[9]
(SAHİH Lİ GAYRİHİ HADİS): İbn Hibbân “el-Müsnedü’s-Sahîh” (el-İhsân,
No: 2319) Abdullah b. ‘Amr radiyallâhu anhumâ’dan. Bk. el-Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-Zam’ân (No: 296).
[10] Bu konuda daha geniş bilgi için bk. Mecmû‘u’l-Fetâvâ (27/151).
http://www.ummulkura.com.tr/FaydaliNotDetay/37-Kabir-ve-Turbelerde-Yapilan-Asirili.aspx